31.10.09

ercan saatçi'nin çapı


önce galatasaray renkleri ile yeşil saha rengini birleştirip imalarda bulundu. ve bunu bir genel yayın yönetmeninin damadı olmasından başka hiç bir sıfatı olmadığı halde türkiye'nin köklü gazetelerinden birinde yaptı. yetmemiş ki şimdi küfür ediyor galatasaray'a. kendini yazar sanan, şarkıcı sanan sanatçı sanan bir hiçin kanıtını izlemek isteyenler buradan buyursun.

28.10.09

özeleştiri


bu da işin real kısmı. alt başlıklarda "alcorcon real'i aşağıladı" diyor as gezetesi'de. yani bir fikir birliği söz konusu.

fırsat bu fırsat


real 52 dakikada 3. lig takımından 4 gol yiyince el mundo deportivo'ya gün doğdu tabi. dün yıldırım baskı hesabı "alcorcon çok yaşa" demişlerdi, bugün "aşağılanma" diye atmışlar başlıklarını.


ee kendi düşen ağlamayacak.

ne yaptın real?


alcorcon madrid'e 20 dakika mesafede bir kasaba. ve büyük ihtimalle tüm futbol tarihlerinin en önemli işini yaptılar copa del rey'de. kendi sahalarında asla yedek sayılamayacak bir takımla karşılarına çıkan real madrid'i 4 golle uğradılar. evet maç 4-0 bitti alcorcon lehine.

rövanşı var maçın. real hala tur atlama yolunda en büyük favori. ama bu yenilgi hem pellegrini'nin başını ağrıtır hem de dudek'in. elmundo deportivo "viva alcorcon" diye girmiş bile haberi.

çok sakat yani durum.

27.10.09

tanrı'nın birası


evet artık maradona için üretilen bir bira var. şu an sadece maradona içebilir. izin verse de biz de yudumlasak kendisinden.

26.10.09

don kişot olmak yetmiyor



başlamadan bitti maç.

evet maç başlamadan tam 45 dakika önce bitti. arda'nın voltası cristian tarafından kesilip ortalık karıştığı anda bitti maç. o dakika itibariyle kazandı zaten fenerbahçe maçı. çünkü o dakikaya kadar gayet sakin gözüken galatasaray futbolcularının aslında ne kadar gergin oldukları o dakika görüldü. bir de üstüne arda'yı sakinleştirmeye çalışan ve hırsı yüzünden belli olan baros daha 2. dakikada sakatlanınca film koptu. baros bu hırsı oyununa dökebilecek ender adamlardan biri çünkü futbolda. ama olmadı, olamadı maalesef.

teknik - taktik olayına girmeye gerek yok bu maçta. çünkü sahada yer alan parçalı formalıların teknik - taktik maçı değil bu maç. fatih terim tarafından kazandırılan ve zamanında işe yarayan gaz futbolunun etkisi görülüyor her deplasman maçında. karşılarındaki kişi rijkaard bile olsa dinlemiyor demek ki futbolcular. kendi beyinlerinde yarattıkları ya da birileri tarafından yaratılan bir öcü ile kapışmaktalar bu maçta. unutmamak lazım don kişot yel değirmenlerini asla yenemedi. onlar hep dönmeye devam etti. galatasaray ne zaman ki don kişot olmaktan vazgeçip rasyonelliğe adım atacak işte o zaman istediği sonucu alacak kadıköy deplasmanından. yoksa bu kafayla gidilirse bu seri uzun süre böyle devam eder.

son kertede bu maçın en büyük kaybı milan baros. onun dışındaki her türlü kayıp telafi edilebilir noktada. 14 sene şampiyonluk beklemiş bir taraftar grubuyuz biz. 10 sene karşı yakada puan alamamak koymaz bize o yüzden. bu maç biter, başkası gelir. sarı ile kırmızı yeri gelir mor ile kardeş olur. üstünde o arma olduktan sonra o forma bile kutsalımız olur.

canları sağolsun.

25.10.09

pegasus



bi maç hatırlarım. rijkaard barcelona başında, maç barnebau'da. maç sonunda ayakta tüm stad. ronaldinho alkışlanıyor.

alkış beklemiyorum elbet. ama diğer beklentilerim baki. istemeden de o eller birbirine vuracak yukarıda fotoğrafı olan pegasus için.

hadi artık başlasın maç.

24.10.09

çöküş


sanchez flores yeni takımını kenardan seyretti bugün. 26. dakikada 10, 52. dakikada 9 kişi kalan mallorca'yı yenemedi atletico madrid. forlan bir penaltı kaçırdı, ikincisini attı. ama 18 yaşındaki genç kalecileri bitirdi umutları. webo'nun pozisyonunda erken çıkıp yakmak istedi takımı, olmadı. 4 dakika sonra valero hesabı kesti. kalecinin hatası da çok büyük golde.

sancehez flores'in işi çok zor. takım formsuz daha da beteri inançsız. bakalım nasıl toparlanacaklar?

skibbe yapamadı


frankfurt münih deplasmanına gitti. skibbe'nin başında olduğu takım bu sene iyi sonuçlar alıyor. bu da gösteriyor ki beklentilerin az olduğu takımların adamı skibbe. bakıldığında performansı galatasaray performansı ile aynı. ama taraflar arasındaki beklenti farklı olunca skibbe burada başarısızken orada başarılı oluyor. görecelilik kavramı yani.



münih ise kaynayan kazan. van gaal'in 2. gol sonrası hemen arkasındaki tribüne dönüp el - kol hareketleri yapması taraftarla arasının bozuk olduğunun göstergesi. bitik luca toni kendisini de bitirecekti ki devreye robben girdi. attığı golle hem beraberliği getirdi hem de takımı ateşledi. van buyten ise son dakikada alışılan gollerinden birini attı. bu adamın galatasary ile anılması süper. umarım gelir.

sonuçta zor da olsa münih kazandı maçı. ama bulutların münih semalarının üzerinden dağılması için daha şiddetli rüzgarlara ihtiyaç var.

dedikodu vs gerçek


gelecek denen schuster ile gelen rijkaard karşı karşıya.

22.10.09

garipliğin devam gecesi

şampiyonlar ligi'nin en acayip haftasına girdiğimiz belliydi salı günü. dünkü maçlar sonrası da belli oldu ki kesinlikle tarihi bir hafta yaşadık. deplasman takımlarının aldığı puanlar, 6 kırmızı kart, kendi kalesine atılan yanlış saymadıysam 6 gol ve defans oyuncularının attığı goller. son derece enteresan bir hafta. hadi maçlara bakalım.


wolfsburg - beşiktaş maçından çok şey bekliyordum. en azından bol gol. ama olmadı. golü geçtik doğru bir top bile oynanmadı. wolfsburg organize olmaktan uzaktı. tabii bunda beşiktaş'ın orta alanda oynattığı ernst - fink ikilisinin bu organizasyonu bozmasının etkisi büyük oldu. bunun karşılığında beşiktaş'ın da organize bir atağı yoktu maalesef. daha dominant bir forvete ihtiyacı var beşiktaş'ın. en azından böyle maçları kendisine çevirmek için. mesela wolfsburg forvetlerinden biri beşiktaş'ta olsaydı dün 10 kişi kaldıkları dönemde beşiktaş kazanabilirdi maçı. ama o toplar en uçta olmasına anlam veremediğim ekrem'e gelince pozisyonlar başlamadan bitti. bir de ferrari'den konuşmak lazım sanırım. hakikaten inanılmaz oynadı. dzeko'nun ardı ardına vurduğu toplara ayak koyarak gol olmasını engelledi, hava toplarını vermedi. 2. yarının 15 dakikasında bastıran wolfsburg'un ataklarının sonuçsuz kalmasının nedeniydi. garfite'nin kırmızı kartı doğru ama son dakikada beşiktaş'ın ofsayt diye kesilen atağına yazık oldu sanki. ofsayt yok gibi o pozisyonda. sonuçta denizli'nin hayatı boyunca aldığı ilk şampiyonlar ligi puanı. bu hem denizli hem de beşiktaş üzerindeki ölü toprağını kaldırabilir. ama ben hala umutlu değilim beşiktaş ve oyunundan.



cska - manchester united maçı açık ara gecenin en sıkıcı maçı oldu. zaten sinir ediyor beni bir şampiyonlar ligi maçının 19.30'da yayınlanması. 21.45 abi bu işin oluru. o saatte olunca maça da konsantre olamıyor seyreden. keçiboynuzu gibi bir maç seyrettik. tek önemli olan akinfeev'in kendisini isteyen ferguson'a kendisini gayet iyi göstermesi. nani'nin iki pozisyonunda çok başarılı işler yaptı. bu sene sonrası manu'da göreceğiz bana kalırsa bu adamı. valencia'nın hafta sonu golü sonrası üretime devam etmesi güzel ama bir mutsuzluk var bu adamın tavrında. umalım ki anelka tarzı bir sevinme durumu olsun. yoksa durum pek hoş değil. manu çıktı bu gruptan. son dakikalarda attığı golle de beşiktaş'ı havaya soktu. bir de beşiktaş'a kendi kaderini belirleme şansı verdi. bakalım bu ne kadar kullanılacak beşiktaş tarafından?



ve haftanın maçı. milan real madrid'in kabusu olmuştur senelerden beri. ama bu seneki kadrolar ışığında bakıldığında bunu beklemiyordu kimse. işte burada büyük takım refleksi ortaya çıkıyor. milan dida'nın kendi kendine ortaya çıkardığı bir gol sonrası yenik duruma düşmesine rağmen maçı kazandı.dida hakikaten şaka gibi bir iş yapmış. elindeki topu durup duruken sektirip raul'a bir gol daha kazandırdı şampiyonlar ligi'nde. bu arada goller öncesi benzema'ya ceza sahası içinde yapılan bir hareket var ki bana kalırsa kesin penaltı. o verilseydi ne olurdu bilinmez tabii ki. bu arada aynı şey milan için de geçerli. maç 2-1 iken verilmeyen buz gibi bir golü var milan'ın. enteresan bir denklem yani. real madrid ve özellikle pellegrini için tehlike çanları çalıyor. real ronaldo sakatlandığından beri istediği topu oynamaktan çok uzak. ronaldo endeksli bir takım görüntüsünde olmaları hem taraftarın hem de başkanın canını fena halde sıkıyor. aslında drenthe bir piyango olmuştu pellegrini için. kendisini oyuna aldıktan 5 dakika sonra golü atan bu genç hollandalı memleket satıhlarında da şu aralar meşhur olan a - b - z planları konuşmalarında öne çıkarabilirdi pellegrini'yi. ama pato buna izin vermedi. bu arada casiilas'ın hatası unutulur gibi değil ama iş biraz farklı. ceza sahası dışındaki topa dokunmak için tek hamle şansı vardı kendisinin. o hamleyi yapamadıktan sonra kırmızı kart korkusundan dokunamadı topa ve pato golü attı. pirlo'nun golüne ise şapka çıkartılır. ayaküstü muhteşem bir vuruş yapmış 35 metreden. mutlaka seyredin. leonardo kredisini arttırdı. rijkaard'ı da bir süre rahat bırakırlar artık. tabii real madrid için adını yazmaya başlamazlarsa.


grubun diğer maçında marsilya zürih'i görece zor geçmiş. burada da sayılmayan bir gol var ama karar doğru. gol ise eski madrid oyuncusu heinze'den. defansçıların golcülerine bir katkı da kendisi yapmış. ki geçen hafta da atmıştı. zürih milan galibiyetini etkisiz hale getirdi bu maçla. marsilya'nın ikinci maçı da alacağını düşünüyorum ben.


defans adamlarının efendisi bordeaux - bayern münih maçı'nda görüldü. bordeaux'lu ciani münih stoperi van buyten'in topunu kendi kalesine gönderdi yetmedi bir kaç dakika sonra kornerden gelen topu havadan topukla nefis bir şekilde münih ağlarına gönderdi. bu golün aynısını tihinen atmıştı milan'a. defans oyuncularına bir haller oldu. gol atmalarını bilirdik ama atılan gollerin tarzı değişti. çok şık goller geliyor kazma olarak tanımlanan bu adamlardan. ama bu maçın tek olayı bu değil. bordeaux'un kaçırdığı 2 penaltı var maçta. gourcuff dünyanın en rezil panenka penaltısını butt'a teslim etti. yapamıyorsan uğraşmayacaksın işte. böyle rezil oluyorsun. jussie'nin penaltısını ise butt nefis kurtarmış. münih'in kırmızı kartları, atamadığı golleri başına iş açacak bu takımın. an itibari ile 3. sıradalar. ne olacakları ise muamma.


bir defans golü de chiellini'den.attığı golle juventus'a ilk 3 puanını kazandırdı. haifa defans olarak dayanıklı bir takım çıktı. münih karşısında 75 dakika dayanıp sonra dağılmışlardı. bu maç o olmadı. bir golle kaldı maç. aslına bakılırsa çok gol kaçırmış juve. giovinco ile diego güzel işler yapmışlar beraber. bu ikilinin üstüne gidilirse italya ligi için fazla kreatif bir orta saha yaratılabilir. ferrara kör topal gidiyor. gruptan çıkarsa işi zor. ama sonuçta juventus bu takımın adı. bir anda italyan finali bile görebiliriz madrid'de. son olarak da ufak bir ayrıntı. juve golü sonrası i will survive çalıyor stadda. bir anda ali sami yen'e dönüyor ortalık. ne güzel.


fatih terim ya da bir başkası bilmiyorum. ama abel resino'nun işi bitti. geçen senenin gol kralına sahip bir takım gol atamıyor. ki yanında simao ve agüero gibi adamlar varken. daha da beteri maçın varlık noktasında yoklar. etkisiz elemanılar maçın. defans evlere şenlik bir kere. dün yeteneksizliği paçasından akan kalou'ya zorla 2 gol attırdılar. lampard'ın golü ve yine kendi kalesine bir sayı. 4-0 bitti maç. bir sayılmayan gol ve assenjo'nun inanılmaz çıkardığı 3 top var. akıl alır gibi değil. bir sonraki chelsea maçına resino ile çıkarlar mı bilmiyorum açıkçası.


porto ve şut. ayrılmaz ikili. apoel'i şut manyağı yapıp geri düştükleri maçı hulk sayesinde kazandılar. bu takımın sorunu da bu falcao gibi bir adm ellerindeyken kanat akınlarına hiç rağbet etmiyorlar. mütemadiyen şut derdindeler. ama iyi yaptıkları bir şey var ki o da derin toplar. hulk sayesinde tıkır tıkır işliyor bu taktik. ağır gözükmesine rağmen inanılmaz hızlı ve çok teknik bir futbolcu bu çocuk. paçavra etmiş apoel defansını. seneye elden çıkacak adam kendisi olacaktır. porto yine madeni bulmuş. helal olsun adamlara.

çok enteresan bir haftayı geride bıraktık şampiyonlar ligi'nde. gruplar iyiden arapsaçına döndü. bakalım neler olacak?

21.10.09

fast and furious



liverpool'un lyon karşısındaki oyununa ve mağlubiyete fazlasıyla kızmış bir taraftar. ama daha ilginç olanı bu duruma şaşkın şekilde bakan diğer taraftarlar. acaba kendilerine bizim ligimizde kendilerine şaşırarak ve hatta oturdukları için galiz küfürler edilerek bakılacağını söylesek ne yaparlar?

avrupa derbisi

21.45 Real Madrid – Milan - EURO FUTBOL

acaip bir gece

şampiyonlar ligi'nde acaip bir gece geride kaldı. olimpiakos hariç ev sahibi takımlar puan dağıttı. ama rubin kazan öyle bir sürpriz yaptı ki her şey unutuldu o an itibariyle.


evet gökdenizli rubin kazan nou camp'ta devirdi barcelona'yı. geçen sene her şey bittikten sonra shaktar yenmişti barça'yı. ama bu sefer her şey ortadayken kaybedildi puan. maça bakıldığında iki şutu var rubin'in. ama şansları ve iyi defansları ile ikinci yarının hemen başında gol yemelerine rağmen maçı vermediler. daha da önemlisi berabere giden maçta barça'nın üstüne gitme cesaretini gösterip maçı kendilerine döndürdüler. helal olsun demek lazım. bu arada rubin teknik direktörünün çektiği tespihler işe yaradı sanırım. direkten dönen iki top var.


inter'de durum bir enteresan. geçen hafta söylemiştim. mourinho'nun kafası karışık. geçen şampiyonlar ligi haftasında quaresma'ya sarılmıştı. bu maçta da suazo ile gol aradı. sezon başında istenmeyen adamların şimdi kurtarıcı olması enteresan tabii. bu arada lucio'ya da ayrı bir tebrik lazım buradan. kendi kalesine bir gol atıp bir de asist yaptı kiev golüne. inter'de işler iyi gitmiyor. bakalım neler yapacak mourinho? kiev ise sessiz ve derinden gidiyor. rubin ya da kiev bu devlerden birini avrupa ligi'ne yollarsa seyreyleyin gümbürtüyü.


liverpool tepetaklak gidiyor. bu adamlara yükselmek haram. lige iyi başlamışlardı. ama orada düşüşe geçtiler. her zaman iyi oldukları şampiyonlar ligi'ne de kötü başladılar bu sene. bir tek debrecen'i yenebildiler. gerçekten feci bir başlangıç. hafta sonu alınacak manu yenilgisi benitez'in sonu olabilir mi? sonrasında milli takım için adı geçer mi? beklemek lazım. lyon ise turnuva takımı arkadaş. futbolcu, teknik direktör, stad farkı yok bu adamlar için. çıkıp aldılar maçı. 9 puan ile de bana kalırsa bitirdiler işi. fransa'da bir beraberlik alırlar en kötü liverpool'dan orada da kesin olarak bitirirler zaten grup devresini.



fiorentina yolunu buldu gidiyor. 2. dakikada yedikleri gole deplasmanda olmalarına rağmen çok çabuk reaksiyon gösterdiler. 22. dakika itibariyle durumu 1-3'e getirmişlerdi. mutu ve gilardino iyi anlaşıyorlar. karşılıklı birer asist yaptılar birbirlerine ve maçı mor menekşeler'e getirdiler. 6 puan önemli. haftaya debrecen gelecek italya'ya. sürpriz beklemiyorum. lyon'da beklenen güzelliği yaparsa liverpool çok erken kapatır şampiyonlar ligi hesabını.


sevilla doludizgin gidiyor, medyası şampiyonluktan bahsediyor. dün çok rahat bir oyunla geçemediler aslında stuttgart'ı. hatta çok ciddi atakları var alman takımının. ama sonuç 1-3 sevilla lehine. kalede palop yoktu ama yedek kaleci varas iyi iş çıkardı. kanoute ve fabiano'nun sustuğu gece ise bir dfans oyuncusu sqiulacci çıktı ortaya. sevilla gruptan çıktı sayılır. bir sonraki hafta stuttgart ile sahalarında karşılaşacaklar. kazanacaklarını düşünüyorum.


unirea ise maden buldu. hayatımda gördüğüm en saçma maçlardan biriydi bu. goller kime yazıldı diye bakamadım uefa'nın sitesine ama her gol de bir çarpma durumu var. kaçı kendi kalesine yazılacak bilmiyorum. ama sonuçta iskoç futbolunun iflasını verdiği gece oldu dün. unirea evindeki maçı da kazanırsa ikinci turu görür. buna da en çok blatter sevinir sanırım. yeni takımların helmesini savunuyordu ve onlardan biri kura şansıyla bile olsa ikinci turu görecek. şaka gibi hakikaten.



alkmaar son dakika golüyle 1 puanı aldı. olan benim kupona oldu açıkçası. şu maçın üst bitmesi lazımdı ama olmadı. neyse sağlık olsun. bu grupta işler bitti gibi. arsenal ile olimpiakos çıkar bu gruptan.

olimpiakos ev sahiplerinin yüz akı oldu. son saniyede bile olsa maçı kazanarak yerini sağlamlaştırdı. ikinci turu göreceklerdir.

sonuçta çok kupon yırttıran enteresan bir gün yaşadık. bakalım bugün ne olacak?

20.10.09

plan yapmayın plan


yok a planı, yok z raporu. yok barça rijkaard gidince düzeldi türü haberler. sezon başından beri ağır aksak giden barcelona en sonunda tekeri patlattı. rubin kazan gökdeniz'in golüyle galip dönüyor nou camp semalarından.

katalanların hıncalları go home der mi acaba guardiola'ya?

17.10.09

olmayacak heidi


15.10.09

mutluluk gözyaşları


şili kazanınca iş bitti zaten. al gülüm - ver gülüm maçına döndü birden her şey. bir karambol golüyle de arjantin kazandı. messi olmadan olmazdı zaten bu kupa.

iyi oldu.

14.10.09

olimpiyat ruhu





huntelaar - pavlyuchenko takası


italyan ve ingiliz gazetelerinde çıkan ortak bir haber bu. milan ile düştüğü darboğazdan çıkmayı düşünen leonardo sorunu bulmuş. sorun kendisine göre forvette hatta daha da ilerisi huntelaar'da. devre arasında bir takas istiyor. takasın diğer tarafı ise ingiltere'ye gelmesi olay olan pavlyuchenko. leonardo ocak ayında takıma katılacak olan beckham'ın pas atacağı adamın rus olmasını istiyor. haberlere göre tottenham'da olaya sıcak bakıyor. yani bu takas devre arasında bitebilir.


sorunun bu kadar basit olmadığı gün kadar açık. ama bir umut uğraşıyor leonardo. işe yarar yaramaz bilinmez tabii ama en başta leonardo'nun kendisini devre arasına kadar orada tutacak bir şeyler yapması lazım.

13.10.09

devrim kansız olmaz



milli takım'da fatih terim dönemi sona erdi. bosna'nın estonya maçı öncesi yaptığı açıklamada bunun olacağını söylemişti zaten terim. eğer ki maçlarda istediğimiz sonuçlar çıkmazsa istifa edecğim demişti. maçlar bittikten sonra dediğini yaptı ve istifasını verdi. şimdi futbolumuzda yeni bir dönem başlıyor demeyi çok isterdim ama yok maalesef öyle bir şey. her şey eskisi gibi kalacak. terim gidecek bir başkası gelecek ama değişen bir şey olmayacak. zira değişen kafa değil sadece teknik direktör.


aslında terim'in gidişi değil de gelişi yeni bir yön olmalı milli takıma. çünkü milli takım başına gelişi olması gerektiği gibi olmuştu. şu an bir çok takımın - milli ya da kulüp takımı - izlediği yolu bilerek veya bilmeyerek izledik biz terim'i başa getirirken. 21 yaş altı milli takımı'nı şampiyon yaptıktan sonra milli takım başına geçmesi ve o takımı avrupa şampiyonası'na taşıması bir tesadüf değildi elbette. tanıdığı daha da önemlisi hamurunu yoğurduğu futbolcularla devam etmesinin ödülüydü bu kendisine ve tabii ki bu ülkeye. takım içinde oluşan otomatikleşme kenar yönetimi ile oyuncular arasında da oluşmuştu zira. terim'in bir hareketi ile oyuncular kendilerini toplayabiliyorlar, yapılması isteneni ete - kemiğe büründürebiliyorlardı. burada tecrübe girdi devreye. tecrübemiz eksik olduğu için beklenen sonuçları alamadık. ama atlanılan eşikti önemli olan. türkiye adı şerefli yenilgiler tablosundan ayrılmıştı çünkü. yeni bir döneme giriliyordu. bu döneme girilememesinde fatih terim'in bir sorumluluğu var. ama buna da normal bakmak lazım. neydi terim'in sorumluluğu? milli takım başında devam etmekti mesela. ama burada da kişisel istekler giriyor devreye. terim o sıra milli takım maç temposunun kendisine yetmeyeceğinin farkındaydı ve yeni bir meydan okuma arıyordu. bu meydan okumanın adresi ise zamanında kaptanlığını yaptığı galatasaray olacaktı elbette.


galatasaray'ın başına geçtiğinde ardı ardına aldığı kötü sonuçlar sonrası şu an hala yazan adamlardan bir çoğu kendisini ipe çektiler. ki aynı eziyeti şu an rijkaard'a yaptıklarını gördükçe yaptıklarını normal olarak görebiliyoruz. ne kadar acı. neyse bu ayrı bir yazı konusu olsun bizim için. fatih terim'in o dönem en büyük şansı faruk süren oldu. şu zamana kadar hep lafta kalan hocamızın arkasındayız sözü süren sayesinde ete kemiğe büründü. köşe başlarını tutmuş futbol kadılarına inat arkasında durulan terim genç milli takımdan tanıdığı gençlerin etrafına hagi - popescu ve taffarel'i ekleyip o dört senelik rüyayı yaşattı herkese. bir türk takımının aldığı - ve muhtemelen alacağı -  en büyük avrupa başarısını yaşayıp daha büyük bir kavganın içine attı kendini. ama italya başkaydı. burada kendi kurduğu imparatorluğun sahibi olan fatih terim orada işçi olmayı yediremedi kendine. doğal olarak yükselen egosu, ego tanımayan endüstriyel futbolun içinde kaybedilmek istendi ama olmadı. iki gücün çarpışmasından mağlup çıkacak olanın terim olduğu belliydi ve öyle oldu.


terim yurtdışında olduğu süre boyunca demokles'in kılıcı olarak kaldı milli takım hocalarının başında. ne şenol güneş ne de ersun yanal istedikleri çalışma ortamını bulamadılar burada. elde edilen başarının her seferinde biraz daha büyütülerek anlatılması başarıyı bir balon haline getirirken - ki yapılan en büyük haksızlık budur bence - fatih terim'i de sadece egodan oluşan koca bir balon haline getirdi. zamanında şalvarlı diye dalga geçilen terim'i kurtarıcı olarak gösteren kalemlerin değişmemesi de enteresandır tabii. bu durum tarim'i futbol izleyicisinin gözünde antipatik yaparken, terim'in egosunun ilk kez haddinden fazla büyümesine neden oldu. başı belaya giren her takıma süperman hesabı kurtarıcı olarak gösterilmesi hem o takımların hem de terim'in sonu oldu. galatasaray ve milli takım'ın ikinci terim dönemleri buna örnektir işte. galatasaray'ın başına 2. kez gelmesi bana kalırsa sonun başlangıcıdır terim için. sportif olarak başarılı olan ama oynattığı oyun beğenilmeyen lucescu'nun üzerine gelmesi ve o başarıları yakalayamamış olması ilk büyük düşüşüdür kendisinin. daha da önemlisi bir ilk barındırır. ilk kez terim ihtiyaç duyulan değil de ihtiyacı olan konumuna düşmüştür bu macera sonrası. düşen bir takım değil de terim'dir artık. işte tam o anda da hakan şükür yetişti imdadına. milli takım'da çıkardığı iki başlılık ersun yanal'ı harcarken kendisini futbola armağan eden terim'e beklediği şansı verdi. bu al gülüm - ver gülüm olayı terim'in imaj cilalama çalışmaları için önemli bir mihenk taşı olsa da kendisinin gidişi ile duran doğru adımların geri geri gitmesine sebep oldu. sonuca bakıldığında şansın ön safhada olduğu bir avrupa şampiyonası deneyimi ve 27 muhtemel puanın 12'sinin alındığı bir dünya kupası elemeleri hezimeti görüyoruz. bu arada küsülen, küstürülen futbolcular, bir dolu polemik ve devletin kör noktaları ile olan bağlantıları her zaman irrite eden bir teknik direktör.


şimdi yapılması gereken nedir sorusuna gelirsek. yapılması gereken bir şampiyonayı daha feda etmek pahasına fatih terim'in 21 yaş altı takımından milli takımın başına geldiği sistemi yeniden uygulamaya koymaktır. mehmet demirkol çok güzel söylemiş bugün. altyapısı 3'lü defans oynatırken a takımı 4'lü defans oynayan bir milli takım zincirinden başarı beklenemez. günlük başarılara endeksli futbolcu seçimi yerine milli takıma kulüp takımı refleksi kazandıracak bir yapılanma içine gidilmesi şart. bunun için kopacak tek kelle fatih terim olarak belirlendiyse geçmiş olsun. yazının en başında olduğu gibi boşuna kürek çekeriz. ama yok gerçek anlamda bir devrimden bahsediliyorsa daha çok kişinin gitmesi, çok zihniyetlerin değişmesi lazım.

devrim kansız olmaz. bunu unutmazsak bir yere vararız. yoksa hakikaten yazık olur terim'e.

11.10.09

metrobüsle geliyor muyuz?


metrobüsle geliyoruz 2


metrobüsle geliyoruz


intikam mı? normal mi?


yukarıdaki bu pozisyon sonrası bitti her şey. greene kırmızıyı yedi, penaltı oldu. sheva kaçırdı ama ondan sonrası malum. nazarenko ile atılan bir gol, direkten dönen benim sayabildiğim 3 top ve sayısız ukrayna atağı.


ingiltere ununu eleyip, eleği astı. ama dünkü maç ukrayna ve hırvatistan için önemliydi. ingiltere'nin yenilmesi son maçlar öncesi ukrayna'nın dünya kupası'na gitmesi demek çünkü ukrayna son maçını andorra ile oynayacak. ingiltere'ye hayatının tekmesini atan hırvatlar ise kazakistan maçı öncesi ingilizlerin puan almasını bekliyorlardı. ama olmadı.


ingilizler yattı mı yoksa haklı bir galibiyet miydi bu? maçı seyrettim ama hala bir yorum yapabilecek durumda değilim.